16 Haziran 2017 Cuma

Bukalemun ve Elçi öykü inceleme

Genellikle eserin kendisinden çok, eser sahibini tanımayı ve anlamayı daha ön planda tutmuşumdur. Bu yüzden örnek olarak üzerinde çalıştığımız kitabı şimdilik bir kenara bırakarak Anton Çehov hakkında bir kaç genel bilgiden söz etmek istiyorum.

Çehov, öyle çokta uzun bir ömür geçirmemiş yazarlardan biridir. Bu yüzden günümüzde popülerliği hala devam eden eserleri 44 yıllık bir yaşam sürecinde yazmıştır. Tabi bu 44 yıllık yaşamın kafadan 14 yılını çocukluk dönemi olarak düşersek, geriye sadece 30 yıl gibi bir dönem kalıyor. Peki Anton'u bu kadar özel kılan neydi de, eşsiz hikayeler yazma sanatının ustalarından biri haline gelmişti? 

Çehov 1860 yılında 4 çocuklu bir ailenin ortanca çocuklarından biri olarak dünyaya geldi. Tarih sizlere bir şeyler hatırlattı mı bilmem ama Darwin'in Doğal Seçilim kitabı da 1859 yılında yayınlanmıştı. Yani bu tarihten Karl Max, Darwin ve Lenin dönemi olduğunu anlayabilirsiniz. 

Babasının mesleği bakkal olan Çehov, ilk mesleğine babasının yanında çıraklık ederek başladı. (İnsanlar ile iletişimde bulunabileceği, dönemine göre iyi bir meslek olduğunu düşünüyorum)

İlk hikayelerini lise yıllarında yazdı. (Kılıflı adam, Edebiyat Öğretmeni)
Çehov üniversite yıllarında, dönemin yerel dergi ve gazetelerinde bir çok hikaye ve yazılar paylaştı. Üniversiteyi bitirdikten sonra ise ilk kitabını çıkarmıştır. (Melborne'nin Masalları) Asıl mesleği doktorluk olması ilgimi çeken diğer bir husus olmuştur. Edindiği mesleki tecrübeleri ve yaşadığı olayları, hikaye niteliğinde aktardığını tahmin ediyorum ki, o dönemde yazmış olduğu ''Kaçak'' ve ''Cansız ceset'' gibi hikayeleri görünce bu öngörümde yanılmadığımı anladım. 

Çehov'un politik bir görüşü olmadığı gibi kendi halinde etliğe sütlüğe pek karışmayan biri olduğunu da söyleyebiliriz. Ayrıca 1886-1887 yıllarının özel olduğunu düşünüyorum. Çünkü her iki yılda da Çehov bir kitap çıkarmıştır. Dolayısıyla o dönemin Çehov'un en verimli ve üretken olduğu dönem olduğunu da söyleyebiliriz. Lev Tolstoy ve Maksim Gorki ikilisi ile yakın arkadaşlık ettiği söyleniyor. Bunu aslında anlayabiliyorum. Çünkü müzisyenler diğer müzisyenleri tanır, ressamlar diğer ressamları. Bir kaç farklı yazar ile, iyi arkadaşlık ilişkisi içinde olması bu yüzden çok normal. Faka bu arkadaşlığın ortaya çıkan eserlerde de görülebileceği kanaatindeyim. Çünkü birbirleri ile fikir alış verişi içinde olduklarını düşünürsek, birbirlerini etkilemeleri ve birbirlerinden esinlenmeleri çok olağan bir durumdur.

Yazar hakkında az da olsa bilgi edindiğimize göre artık öykülerimize geçebiliriz. Çehov'un ''Köpeğiyle dolaşan kadın'' adlı kitabından ilk olarak seçmiş olduğumuz Elçi ve Bukalemun öykülerini inceleyeceğiz.

1. Öykü değerlendirmesi : 

Öykü adı : Elçi

Yazar : Anton Çehov 


Çehov'un bu öyküsünde özellikle bir şey dikkatimi çekti. Hikayelerde genellikle şöyle bir başlangıçlara rastlarız : Bir zamanlar.. 
Bu bir ön hazırlık aşaması aslında. 

Ancak Çehov bunun tam tersine hikayeye bodoslama dalarak girmiş. (Şişşt... Kapıcının odasına gidelim burada olmaz..)

Kapıcı kim, olmayan ne? 
Dolayısıyla merak uyandırıcı bir giriş ile okuyucunun ilgisini çekmeyi daha ilk satırda başarıyor. 

Sonrasında ise karakterleri oyuna sürüyor. 

Ancak karakterlerin kendi aralarında konuşmaları, duygu ve düşüncelerini yeterince yansıtmadığından, Anton bir anlatıcı olarak devreye giriyor ve olayların gelişim süreci ile ilgili bize bilgiler veriyor. Bunu sadece bilgi vermek olarak görmüyorum elbette. Hikayenin sağlam temeller üzerine oturmasında da önemli bir katkısı var bu durumun. 

Dolayısıyla karakterlerin kendi aralarında konuşmalarından sonra, her seferinde Anton devreye tekrar giriyor. Hikaye yazanlar için kritik bir önem taşıdığını düşünüyorum bu detayın. 

Onun dışında Anton'un kendine has bir betimleme yeteneği hikayemizde göze çarpıyor. Örneğin sayfa 3 ün son paragrafındaki şu bölüm : Dezdemonov saçlarını taradı, yeleğini düzeltti, eliyle ağzını kapayarak öksürdükten sonra yürüdü. O anda karakterin gerçek bir karakter olduğu hissi adeta zirve yapıyor. Çünkü bu eylem böyle durumlarda çoğumuzun yaptığı bir eylemdir. 

Diğer bir örnek ise, ilk sayfadaki şu sözlerdir : Öfkeden kıpkırmızı olmuş, yüzlerde kaslar geriliyor, göğüslere yumruklar inip kalkıyordu.. Kıpkırmızı olmuş ve sinirden gerilmiş yüz kaslarının, iyi betimleme örnekleri olduğu gibi, hikayeyi aslında hikaye yapan ince detaylar olduğunu da fark ediyoruz.   

Genel olarak hikayeye baktığınızda o kadar sıradan bir olay anlatılmış ki, ancak anlatıcı ve karakterlerin mükemmel betimlenmesi ile kafamızda adeta bir film sahnesini canlandırmayı başarıyor.


2. Öykü değerlendirmesi : 

Öykü adı : Bukalemun 

Yazar : Anton Çehov 

Hikayelerde zaman ve mekan kavramı yaratmak her zaman sancılı ve zordur. Fakat bukalemun öyküsünün ilk sayfasında bu durumun nasıl bir ustalıkla icra edildiğini anlıyoruz. (Bir pazar günü ve bir pazar yeri.) Hikayeye eklenen küçük bir detay o anda renk katmayı başarıyor (Köpek). 

Köpeğin içinde bulunduğu durumdan habersiz olması ve çevresindeki insanların sürekli değişen tutumu öykümüzde dikkat çekiyor. Çünkü köpeğin sahipli ve bu sahibin general ya da generalin kardeşi olduğu tartışılıyor. Diğer bir tartışma konusu ise, köpeğin bir sokak köpeği olması. 

Fakat insanların, asıl ve gerçek olana değil de, rütbelere ve ünvanlara saygı gösterdiğini anlıyoruz. Oysa doğan her canlının yaşama hakkı olduğunu, sahiplerine değil de, köpeğin kendisine saygı göstermemiz gerektiğini vurguluyor. 

Köpek yerine kavgaya karışan bir insan olduğunu düşünürsek, durum yine aynı olacaktır. Çünkü kavgaya karışan çocuğun, çok önemli birinin oğlu olması halinde, göstermiş olduğumuz yargılama ve uyguladığımız hukuk tamamen değişecektir. Hatta bu durumun günümüz örnekleri bile vardır. Saygıdeğer kimselerin damatları ve oğulları yargılanmazken, sıradan insanların bir suçlu gibi görülüp yargılandığına şahit oluyoruz.

Aslında tamamen aynı hikayedir bu. 

Bir şeyleri sürekli kendi çıkarlarımız doğrultusunda değerlendirip kararlar veriyoruz. Bu kararlar her zaman doğru olmadığı gibi, masumların da ağır bedeller ödemek zorunda kaldığı kararlar oluyor. 

3 yorum:

  1. Merhaba, yazınızı ilgiyle ve merakla okudum. 30 yıl yazım alanında önemli bir zaman bence. Blog yazmanın dezavantajı bahsettiğiniz betimlemelere fazla girilememesi çünkü: yazı oldukça uzuyor ve sıkıcı olmaya başlıyor. Aslında yalınlık ve en basit şekliyle süslemeden anlatım dili çok güçlü bir dil.
    Severek okumuştum yıllar öncesinde Çehov'u:)

    YanıtlaSil
  2. Elinize sağlık, Doktorluk gibi meşaketli bir meslekle beraber bu kadar öykü ve oyun yazabilmiş olmak, doğrusu kısa da olsa oldukça verimli yaşanmış bir hayat. Yazı için çok teşekkürler

    YanıtlaSil
  3. Güzel bir değerlendirme olmuş. Teşekkürler.

    YanıtlaSil

Çehov: Elçi ve Bukalemun öyküleri üzerine notlar.

Çehov'dan ilk okuduğum öyküler hangileriydi, ne zamandı kesin olarak hatırlamıyorum, tek hatırladığım çok uzun süre önce olduğu: kendi ö...